SİNEMANIN KISA TARİHİ

Etiketler:


                     
SİNEMANIN KISA TARİHİ - I  


                                                 
.
         I. Sinematografın İcadı: 

         Sinemanın kökeninde yer alan, görüntünün retinada iz bırakması olgusu, çok eskiden, muhtemelen onuncu yüzyılın sonundan beri biliniyordu. Belçikalı bir fizikçi, Joseph Plateau, 1832 yılında bu bilgiden yola çıkarak fenakistiskop isimli bir alet icat etti. Bu alet belli bir hareketin aşamalarını saptayan bir dizi görüntüye sırasıyla ve hızla bakıldığında gözde hareket aldanması yaratmaya yarıyordu. 1851 yılında Jules Duboscq, elle çizilmiş veya renklendirilmiş görüntülerin yerine fotoğraf kullanmayı denedi. Stereofantaskop ya da biyoskop denilen bu yeni alet sonrada birçok değişikliğe uğradı ve geliştirildi. 1853 yılında Avusturyalı Uchatius büyülü fener ile fenakistiskopu birleştirerek hareketli görüntüleri bir ekrana yansıtmayı başardı. Bu düşünce sonradan, 1870 yılında özellikle Bourbouze ve Heyl tarafından yeniden ele alındı.

        1870 yılında ender rastlanan bir olay olan Venüs gezegeninin güneşin önünden geçişini gözlemlemek amacıyla astronom Jules Janssen, peşpeşe fotoğraf çeken ve astronomi tabancası adı verilen bir alet yaptırdı. Bu alette her yetmiş iki saniyede bir, kendi merkezi etrafında otuz sekiz derece dönen yuvarlak bir fotoğraf filmi vardı ve her ilerleyişte filmin bir başka bölümü objektifin önüne geliyordu. Böylece, bir dizi oluşturan görüntüler elde etmek mümkün oldu.

                     

                              Robert Royou Beard'ın 1897 yılında yaptığı ilk Sinematograflardan biri
.
        1878 yılında büyük Fransız fizyolojisti Marey ile ünlü Amerikalı fotoğrafçı Muybridge, atın hareketinin aşamalarını birbirinden ayırmak ve kuşların uçuşunu incelemek üzere, geliştirilmiş bir fenakistiskop olan zootrop'tan yararlandılar. Dört yıl sonra, Marey, Janssen'in tabancasından esinlenerek geliştirdiği Fotoğraf Tüfeği isimli aletiyle saniyede eşit aralıklarla peş peşe çekilmiş on iki görüntü elde etmeyi başardı. Ne var ki Marey, hareketin sadece bilimsel çözümlemesiyle ilgilenen, sentezine pek önem vermeyen bir bilim adamıydı. 1888 yılında Emile Reynaud, kenarı delikli film şeridi sisteminin telif hakkını tescil ettirdi. Praksinoskop adını verdiği aletiyle yüzlerce heyecanlı izleyici önünde deliklerden çevrilerek dönen canlı resim gösterileri düzenledi. Gösteriye müzik eşlik ediyordu.

                                             
                                             Thomas Alva Edison, asistanı George Eastman ile kinetografı
                                                            üzerine çalışıyor.


        1892 yılında Thomas Edison, kinetograf adlı bir çekim makinesinin telif hakkını tescil ettirdi. Ne yazık ki filmleri görmeyi sağlayan kinetoskop, görüntüyü ekrana yansıtma olanağından yoksundu; çünkü bu alet, filmin bir büyütecin ardında düzenli bir hızla döndüğü bir kutudan ibaretti. Bu yüzden görüntüler küçüktü ve ancak tek bir seyirci tarafından izlenebilmekteydi. Avrupa ve Amerika'nın farklı kentlerinde birçok mucit işe yarar bir sinema düzeneği bulabilmek uğruna; Zoöpraxiscope (1879), Vitascope (1896), Theatrograph (1913), Thaumatographe (1896), Tachyscope (1890), Kinetoscope (1894), Kinetograph (1893), Kinesigraph (1889), Kineoptoscope (1887), Kammatograph (1898), Praxinoscope (1877), Filoscope (1898), Electrotachyscope (1894), Photorotoscope (1898), Phonoscope (1895), Phantascope (1870), Panoptikon (1895), Mutoscope (1896), Mutagraph (1897), Magniscope (1896), Cieroscope (1899), Bioscope (1895), Biokam (1899), Biograph (1896) gibi tuhaf isimler taşıyan birçok hareketli görüntü makineleri yaptılar.

                                                             
                                             Lumiere Kardeşler - sinemanın mucitlerinden Luis
                                                            Lumiere, "sinema, geleceği olmayan bir icattır" demişti.

         Sinematografı icat etme onuru bir Fransız'a aittir. Louis Lumiere (1864-1948). Kamuya açık ilk gösteri 22 Mart 1895 tarihinde Bilimler Akademisi Başkanı, astronom Mascart'ın başkanlık ettiği Ulusal Sanayiyi Özendirme Derneği üyeleri önünde yapıldı. Lumiere'in sinematografı, aynı yılın 28 Aralık tarihinden itibaren Paris'teki Grand Cafe'nin bodrum katında halka açık gösterilerde kullanılmaya başladı.  

                      

                            Bir Trenin Ciotat İstasyonuna Varışı (L'Arrive d'un train en gare de la Ciotat - 1895)


     II. Sinemanın İlk Yılları (1895-1908)

         İlk filmler açık havada çekildi; ne senaryoları vardı ne de yöneticileri. Bunlar belgesel türde röportaj filmleri (Lumiere Fabrikasından Çıkan İşçiler, Bir Trenin Ciotat İstasyonuna Varışı, Bahçesini Sulayan Bahçıvan, Deniz Kıyısında Bir Banyo Sahnesi v.b.), belgeseller, günlük hayattan sahneler, saptayan filmler (Bir Bebeğin Ögle Yemeği, Piquet Partisi v.b.) ve aktüalite filmleriydi (Arabaya Binen İtalya Kral ve Kraliçesi, Çar II. Nikola'nın Taç Giyme Töreni v.b.).

                                              
                                               Aya Seyahat (Le Voyage dans la Lune - 1902)

        Fransa'da, ama onun yanısıra Almanya'da, İngiltere'de ve Birleşik Devletler'de sinema kısa sürede panayırların en çekici gösterilerinden biri oldu. Fakat 1895 yılına gelindiğinde Georges Melies isimli bir adam, Lumiere Kardeşler'in ticari geleceği olmayan bilimsel bir merak konusu olarak gördükleri bu yeni tekniğin önündeki parlak geleceği herkesten önce fark etti.

                                     
                                               Georges Melies'in Sinema Hileleri, günümüz izleyicisi için bile
                                               şaşırtıcı seyirlikler sunar


         1914 yılına kadar dört yüzün üzerinde film çekti. Bunlardan bazıları yedi yüz metre uzunluğa erişiyordu. Melies'in 1902 yılında çektiği Aya Seyahat, bugün ticari değer taşıyan ilk gösteri filmi olarak kabul edilmektedir. Sinema sanatında bugün dahi kullanılmakta olan birçok tekniği Georges Melies'e borçluyuz.

                            
                            Aya Seyahat (La Voyage dans la Lune)
      
         Sinemanın ticari yararlarından ilk istifade eden kişi ise kuşkusuz Charles Pathe'dir. 1900 yılında Vincennes'te bir film üretim şirketi kurmuş, firmasını kısa sürede büyütmüş ve sinemayı tekeline almayı başarmıştır. Yalnız çekim ve gösterim malzemesi üretmekle kalmamış, ham film üretmiş, filmlerin banyo edilmesi için atölyeler kurmuş, hemen her yanda stüdyolar oluşturmuş, kendi filmlerinin dağıtımını da yine kendi şirketleri aracılığıyla gerçekleştirmiştir. Ayrıca çok sayıda sinema salonu da açmıştır. Böylesine parlak bir başarı birçok başka girişimciyi de etkiledi. Kısa süre sonra bir başka yapımcı, Leon Gaumont sektörde Pathe'nin ilk rakibi oldu.


                                              
                                              
Charles Pathe


      III. Gösteri Sinemasının Gelişimi (1908-1914)
.     
       Vincennes Şirketi, 1900 yılından sonra William Paul, Williamson, G.A. Smith, Urban gibi isimlerle ve İngiltere'deki ve özellikle 1905 ile 1910 yılları yerleşik sinema salonlarının beş yılda bin kat arttığı Birleşik Devletler'deki yabancı rakipleriyle başetmek durumundaydı. 1908 yılından Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar, önce tiyatro eserlerinin sinemaya uyarlanması yönünde bir furya başladı. Bu furyanın en kalıcı etkisi, edebiyat çevrelerinin ve aristokrat zümrenin dikkatini bu yeni sanata çekmek oldu. Kısa sürede Fransız tiyatrosunun neredeyse bütün eserleri sinemaya aktarıldı. Böylece yıldız aktörlerin saltanat dönemi başladı. Bu burjuva sinemasının en ünlü sanat filmi, hiç kuşkusuz Charles Le Bargy ve Andre Calmettes'in Guise Dükünün Katli (L'Assassinat du Duc de Guise - 1908) adlı filmleridir.

                                                           
                                                            Zigomar (1911)

       Filme alınan tiyatrolar modasının ardından sine-roman modası başladı. Victorin Jasset, birkaç bölümlü seri filmleri icat etti ve Eclair firması için 1908 yılında büyük başarı kazanan ilk polisiye serisini, Nick Carter'ları, ardından Zigomar serisini ve 1913 yılında Protea'yı çevirdi. Çok sayıda film çevirmiş olan Jasset'nin eserleri arasında oldukça başarılı Zola benzeri natüralist dramlar bulunduğunu da hatırlatalım.

                                                             
                                                              Judex (1916)
.
      Filmlerinin hemen her yerine çıplak kadınlar koyan, akılcı ve nevrozlu bir yönetmen olan Jasset'in anımsatılması gereken bir diğer özelliği de tüm filmlerinde Josette Audriot isimli bir oyuncuya yer vermesiydi. Jasset'in yanı sıra anımsanması gereken bir diğer yönetmen de, 1911 yılından sonra Fantoma (1913-1914), Judex (1916), Vampirler (1915-1916) başta olmak üzere birçok ünlü seriler çeken ve sine-romanlar çeviren Louis Feuillade'dır.

       Yine de üretime sine-romanlardan çok, güldürü filmleri egemendir. Bu tür filmlerde bir yandan sinemanın bütün olanaklarını keşfeden, bir yandan da Fransız komedi ustalarının özelliği olan yaratıcılığı kullanan Fransız güldürü okulu, dünyada üstünlüğünü kablu ettirmişti. Max Linder bize birçok büyük başyapıt armağan eder: Max ve Açılış (1910), Kınakına Kurbanı Max (1911) gibi. 1912 ve 1913 yıllarında dünya çapında bir yıldız olan Max Linder'in beyaz perdenin en komik aktörlerinden biri olduğu tartışmasızdır.

                           
                            
Max Linder

        
Bu yıllarda sinema, dünyanın hemen her yerinde gelişmektedir. Danimarka, İsveç ve özellikle yapımcıların doğal dekor ve sinema yönetmenliğinin tüm imkanlarını sonuna dek kullanabildikleri İtalya bunların başında gelir. P. Pastrone'nin Pompei'nin Son Günleri ve özellikle Cabiria'sı (1913), ayrıca 1914 yapımı, dinginliği ve gerçekçiliğiyle bambaşka bir özgünlük kazanan Martoglio'nun Karanlıkta Kaybolmuşlar'ı bu dönemde çevrilmiş en dikkate değer İtalyan filmlerinden birkaçıdır. Birleşik Devletler'de ise David Griffith ve Mack Sennet gibi son derece başarılı yönetmenler, oldukça etkileyici sahneleme teknikleri kullanarak uzun metraj filmler çevirmektedirler. Ancak sinemanın bu tabii seyri tüm dünyayı alev gibi saran Birinci Dünya Savaşı ile birlikte bambaşka bir mecraya girecektir. (Ana metin, Gerard Betton'un, Şirin Tekeli tarafından dilimize kazandırılan Sinema Tarihi isimli eserinden alınmış, ilave bilgilerle ve görsel unsurlarla zenginleştirilmiştir)  

kaynak: http://www.fantastikedebiyat.com/sinemanin_kisa_tarihi_i-132-sinema-yazi.html
Yayımlayan : Kilgarvan