Charlie Chaplin Sinematografisinden Seçmeler



Not: Videolar trailer ya da filmden alınan klipler değildir, ilgili filmin tamamını içerir.
Making A Living (1914), oyuncunun beyaz perdeye merhaba dediği film olması açısından önem taşır. Chaplin bu filmde Şarlo karakterinden uzaktır. Rakibinden önce davranıp esas kızı kapan bir düzenbazı canlandırır. Film taşıdığı komedi unsurlarını mükemmel bir şekilde seyirciye atarmış ve oyuncunun ilk basamağı rahatlıkla çıkmasını sağlamıştır.
























Kid Auto Races In Venice (1914); Chaplin ilk kez bu filmde karşımıza bol pantolonu, melon şapkası, eski ama iş görür iç yeleği ve kocaman ayakkabılarıyla karşımıza çıkar ve onu hep hatırlayacağımız Şarlo karakterinin temellerini atar. Filmde, çocuklar içi düzenlenen bir oto yarışında ışığa koşan kelebek misali kameranın büyüsüne kapılıp sürekli orada çekim yapan ekibin kadrajına girerek işlerine engel olan bir adamı canlandırır. Kendine hâkim olamayıp kameraya her merhaba demeye çalıştığında kovalanan Chaplin seyirciyi yeni tiplemesiyle komedinin doruklarına çıkarır.
























The Fireman (1916); İşte karşınızda sakar itfaiyeci Şarlo. Hem de en itilip kakılanından. Filmde oyuncu tüm bu güzel özelliklerine rağmen itfaiye binasında karşılaştığı kızın gönlünü kazanmak için elinden geleni ardına koymayan bir çapkını canlandırır. Öyle ki kızın evinde çıkan yangına malzemelerini unutarak gittiğinde yapabileceği tek şey kalmıştır binayı bırakıp kızı kurtarmak. Yine de kızı kapmayı başarır esas oğlan.

























The Immigrant (1917); Chaplin 1916- 1917 yılları arasında Mutual Film Corporation’la ileride onun en tanınmış komedi filmleri olma unvanını taşıyacak bir dizi film çekmişti. Bu film onların 11.’sidir. Oyuncu daha sonra yapacağı bir konuşmada bu film şirketiyle geçirdiği zamanın onun kariyerinin en mutlu yılları olduğunu da itiraf edecektir.
Film Avrupa’dan ABD’ye gemiyle yolculuk eden bir göçmenin maceraları üzerine kurulmuş, usta bu filminde komedinin arasına yer yer insanlık hallerini de katarak toplumsal eleştirilerine de yer vermeyi ihmal etmemiştir. 1993 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.


A Dog’s Life (1918); Film de sevimli köpeğiyle sokaklarda yaşayan ve karnını çalarak doyurmak zorunda olan bir evsizi canlandırır. Bu film aynı zamanda polis tekmeleyerek düzene olan kızgınlığını komedi dilinde haykırdığı, soysa-ekonomik dengesizliğe de değinmekten çekinmediği filmlerinden olma özelliğini taşır.
























The Kid (1921); Chaplin’in en çok bilinen orta metrajlı filmlerinden biridir. Filmde sokakta bulduğu bir çocuğu sahiplenmek zorunda kalan bir evsizi canlandırır. Chaplin tek suçu anne olmak olan bir kadının sokaklara terk ettiği bebeği büyütmeye çalışır. Ufaklık seçtikleri mahallede ki camları kırarken Şarlo da o camları değiştirmektedir. Karınlarını bu ufak düzenbazlıklarla doyuran ikilinin düzeni bir doktorun yetimhaneye bu durumu bildirmesiyle bozulur. Chaplin bu filmde de düzene ve dengesizliğe kendi dilinde eleştiriler getirmeyi başarmıştır.
























The Gold Rush (1925); Altına hücum Chaplin ustanın yönetmenlik, senaristlik, oyunculuk ve yapımcılığını üstlendiği ikinci uzun metrajlı filmidir. Bu filmde yine karşımıza sevimli serserimiz Şarlo olarak çıkar. Yapım o tarihte astronomik sayılabilecek bir maliyetle tamamlanır ve 14 ayda biter.
Chaplin daha sonra 1942’de filmi tekrar elden geçirip, kendi bestelediği müziklerle ve kendi kaydettiği diyaloglarla yeniden görücüye çıkarmıştır. Filme oyuncu birçok maceracının yaptığı gibi Alaska’ya altın aramaya gider. Burada buldukları sadece altın olmayacaktır. Paranın ve hırsın insan zihnini nasıl da canavara çevirdiğine şahit olacaktır. Paranın her şey demek olduğunu düşünen bedenlerin birbirlerini nasıl düşünmeden harcadığına şahit olacaktır. Ve dünyanın en az bulunan mucizesine tutulacaktır. Aşka…
Filmin en can alıcı kısmı diğer arayıcılarla beraber kaybolduğu ve açlıktan ayakkabısını afiyetle yediği sahnedir. Bu sahne ile film tarihine adını kazıyan bu film ustanın her daim güldürerek düşündürdüğü klişesine de sonuna kadar uyar.


























Modern Times (1936); Bu film, Chaplin’in Şarlo karakterini son kez canlandırdığı, yapımcılığını, yönetmenliğini, müziklerini derken her bir dokusunda sonuna kadar emeğini eksik etmediği yapımlarındandır. Bu yapımın bir özelliği ise 10 yıldır sinema da ses kullanılmasına rağmen ustanın bu filminin de bazı ses ve müzik efektleri kullanılsa da sessiz film olmasıdır. Charlie, sessiz filmlerin duyguları daha iyi yansıttığını düşünüyordu. Buna rağmen gelişen teknolojiye yenik düşen oyuncunun rekor bütçe ve zamanla çektiği son sessiz filmidir.
Charlie, filmde Büyük Ekonomik Buhran sırasında makineleşmenin, bozulan ekonomik ve sosyal düzenin insanlığa olan yansımalarını sert bir dille eleştirmiş. Duyguların, saygının ve bazı insani ihtiyaçların nasıl sömürüldüğünü cesur bir dille belirtmiştir. Tabii bu tutumu onun kominizim yanlısı olduğuna dair bir takım dedikoduların yayılmasına ve filmin ABD hâsılatının düşmesinden tutunda bazı ülkelerde de aynı sebepten dolayı yasaklanmasına neden olmuştu. Buna rağmen film Avrupa’da çok büyük bir başarı kazanmıştır. Chaplin’in her daim sosyalist olarak nitelediği düşünce yapısının bu şekilde algılanması da onun adına ayrı bir üzüntü kaynağı olmuştu o sıralar. Film tüm zamanların en iyi yapımları arasında 78. sırdadır.
The Great Dictator (1940); Film Chaplin’in çektiği ilk sesli filmdir. Filmde Nazi Almanya’sının tıpkısının aynısı başka bir diktatörlükte, kararları ve yönetimi ile ülkesinin kırıp geçiren manyak tanımlamasının tam karşılığı olan Adenoid Hynkel, ülkede kendisine ikizi kadar benzeyen azıcık safça bir Yahudi berberin varlığından habersizdir. Fakat toplama kamplarına götürülenler arasında onu gören askerler onu büyük diktatör zannedince ortaya tadından yenmez bir komedi ve karışıklık çıkar.
Chaplin filmde Hitler’i canlandırmakla kalmamış, Nazi Almanya’sını hem de ABD’nin hala barış içerisinde yaşadığı ve henüz savaşa girmediği bir dönemde yerden yere vurmuştur. Film en başarılı hiciv örneklerinden biri olarak gösterilir ve tarihe adını altın harflerle kazır. Oyuncu filmde Nazileri kalpleri ve beyinleri makineden yapılma insanlar olarak tanımlamıştır. Ne yazık ki ruh olmadan bu makine doğru çalışamamaktadır. O dönemde büyük yankılar bulan yapım çok da başarılıdır.





















A King in New York (1957); Kral Shahdov talihsiz bir durum sonucu ülkesinde rejim yıkılınca bana da bir ekmek düşer deyip kendini New York’un renkli hayatına atar. Komedinin tüm unsurlarının başarıyla kullanıldığı filmde 50’lerin ABD’sinin siyasi ortamını ve kültürünü biraz da birikimleri sonucunda fırsat bu fırsat sonuna kadar eleştirir. Oyuncu bu sondan 2. filmi ile en iyi müzik Oscar’ının da sahibi oldu.